Galata Kulesinin Tarihi

 
galata kulesi

Galata Kulesi Hakkında

Galata Kulesi İstanbul’un Beyoğlu İlçesi’nin tarihi Galata semtinde bulunan 1500 yıllık geçmişiyle Dünya’nın en eski kulelerinden biridir. Asırlar boyunca birçok önemli tarihi olaya tanıklık etmiş olan 67 metre yüksekliğindeki bu kule ziyaretçilerine İstanbul Boğazı ve Haliç’i panoramik olarak izleme keyfini sunmaktadır. Türkiye’nin 2020 yılı itibariyle 83 miras unsuru bulunan UNESCO Dünya Geçici Mirası Geçici Listesi’ne Galata Kulesi 2013 yılında dahil edildi.

 

Bizans Dönemi

Galata Kulesi’nin ilk olarak ne zaman ve kim tarafından inşa edildiği hakkında çok çeşitli söylentiler vardır. Bilgilerin kesinliği bulunmamakla birlikte ilk rivayete göre 527-565 yılları arasında hüküm sürmüş olan Bizans İmparatoru 1. Jüstinyen tarafından MS .528 yılında bir fener kulesi olarak inşa ettirilmiştir. İkinci rivayete göre ise MS 507 yılında Bizans İmparatoru 1. Anastasius tarafından yapılmıştır. Fener Kulesi işlevi gören Bizans Dönemi’ndeki Galata Kulesi günümüzdeki kuleden daha farklı bir yerdeydi hem de taş değil ahşaptan malzemeden yapılmıştı. Buna tamamen ahşaptan olan bu Fener Kulesi yaklaşık 700 yıl boyunca IV. Haçlı Seferi’ne kadar yıkılmadan işlevini sürdürmeye devam etmiştir.

Cenevizliler Dönemi

1204 Yılında IV. Haçlı Seferi’ne çıkan Katolik Latinler ve Venedikliler asıl hedefleri olan Mısır’a gitmek yerine İstanbul’a o zamanki adıyla Konstantinopolis’e yöneldiler. Sefer sırasında Konstantinopolis’in kuşatıldı ve büyük bir kısmı yakılıp talan edildi. Haçlı ordusunun başlattığı bu yağmadan Galata Kulesini ilk hali olan yapını büyük bir bölümü harap oldu.

Konum olarak Beyoğlu’nun alt kısımları, Tophane ve Galata Kulesi’nin arasında kalan bölge olarak tanımlayabileceğimiz Galata Bölgesine 13.yyda Cenevizliler yerleşerek burada kendi kolonilerini kurdular. Böylece Cenevizliler ’in Galata’daki kolonisi, Doğu Roma İmparatorluğu’nun kontrolünde özerkliğini ilan etmiş oldu. Cenevizliler bu koloniyi kurduklarında Bizans İmparatorluğu zayıflamaya başlamıştı, dışarıdan gelen saldırılara karşı korunmak için de Cenevizliler kolonilerinin etrafını surlarla çevirdi. Bu esnada ise Bizans İmparatorluğu’nda VI. Ioannes Kantakuzenos ile V. Ioannes Palaiologos arasında taht kavgaları sürüyordu. İki imparator arasındaki bu iktidar çatışmasından fırsat bulan Ceneviz Kolonisi 1348 yılında, surlarla etrafını çevirdikleri arazinin en yüksek noktasına deniz seviyesinden yaklaşıl 35 metre yükseklikte bugünkü Galata Kulesi’nin temelini teşkil edecek biçimde surların burçlarının hepsinden daha kalın ve yüksek bir kale inşa ettiler. İnşa edilen bu yapı, karadan gelebilecek olası bir saldırı karşısında Galata Surlarının kuzey kısmı için muhafaza görevi görüyordu. Bu kaleyi Bizanslılar Büyük Burç ( Megalos Pyrgos ) olarak adlandırırken, Cenevizliler ise kuleye İsa Kulesi (Christea Turris) ismini vermişti.

Galata Ceneviz Kolonisi Surları Kulesi ya da o zamanki adıyla İsa Kulesi, 1445-1446 yılları arasında Cenevizliler tarafından yükseltilmiş bugünkü biçimini almıştır. İtalyan asıllı Katolik Cenevizliler İsa Kulesi’nin tepesine Ortodoks mezhepli Bizanslıları kızdırmak için büyük bir Katolik Haçı yerleştirdiler. Fatih Sultan Mehmet önderliğindeki Osmanlılar İstanbul’u kuşattığında tahmin edileceği üzere Kulenin tepesindeki Haç hemen indirilmiştir.

Osmanlılar Dönemi

Osmanlılar İstanbul’u fethettiğinde Cenevizliler kaleyi Osmanlılara hiç direniş göstermeden teslim etmişti. Buna karşılık Osmanlılar Cenevizlilere verdikleri fermanda, direnişsiz teslime mükafat olarak kaleyi yıkmayacaklarını bildiriyorlardı. Bu fermana rağmen Osmanlılar surların bir kısmını ve Galata Kulesi’nin tepesinden 7 metreden fazlası yıktırılmıştır.

1509 Yılında II. Bayezid devrinde bazı rivayetlere göre 45 gün sürdüğü söylenen, İstanbul tebaasının “Küçük Kıyamet” olarak adlandırdığı depremde kule ciddi şekilde zarar gördü. Zamanın önde gelen mimarlarından Murad Hayreddin önderliğinde kule tamir edilerek depremden dolayı meydana gelen zararlar 1510 yılının ortalarına kadar giderildi.

Tarihinde birçok farklı amaca hizmet eden Galata Kulesi, 16.yüzyılda Galata Surlarındaki diğer kalelerle birlikte Kasımpaşa Tersanesi’nde çalıştırılan savaşta esir düşmüş Hristiyanlar için barınma yeri işlevi görmekteydi. Evliya Çelebi 17.yüyzyılda ise Seyahatname adlı kitabında Galata Kulesi’nin yapı olarak içi her ne kadar bir zindana olarak düzenlense de o tarihlerde artık gemi araç gereçleri için bir ambar olarak kullanıldığını yazar. Galata Kulesi’nin fener kulesi, gemi ambarı, savaş kalesi, hapis amaçları dışında astronomi ilimi için rasathane olarak da kullanılmıştır. Aslında astronomi alimi Takıyyüddin er-Râsıd’ın Galata Kulesi’ni arada sırada ziyaret edip gözlem için kullandığı fakat Takıyyüddin er-Râsıd’ın 1575’te kurduğu asıl rasathanenin ise Tophane Sırtlarında inşa edildiği tarihi belgelerle kesinlik kazanmıştır. Fakat bu rasathane daha sonra o zaman pozitif bilimler çok hoş karşılanmadığı, gözlem yapmakta bir fayda görülemediği için Sultan 3. Murad tarafından kapattırılmıştır.

Kuleyi öncekilerden çok daha farklı bir amaçla kullanan isim IV. Murat döneminde kuleden tahta kanatlarla uçan Hezarfen Ahmet Çelebi’dir. 1638 yılında Hezarfen Ahmet Çelebi ahşaptan yapma kanatlar yaptırıp bunlarla Okmeydanı’nda uçma deneyleri yaptıktan sonra, rüzgârı arkasına alarak Galata Kulesi’nden atlayıp 3558 metre uçup İstanbul Boğazı’nın Anadolu Yakası’nda Üsküdar - Doğancılar’a indiği söylenmektedir. Bu söylentiyi yayan ilk ve tek kişi Seyahatname adlı eseri kaleme alan Evliya Çelebi’dir. Günümüzde kitapta anlatılan bu uçuş hikayesinin gerçek mi olduğu yoksa abartmayı seven Evliya Çelebi’nin hayal gücünün bir eserimi olduğu hala tartışılmaktadır.

1717 yılından itibaren Kule yangınları gözetleme amacına tahsis edildi. Bu amaçla herhangi bir yangın olduğunda bunu kentin diğer mahallerine kös vurarak haber vermeleri için bir gözcü teşkilatı kurulmuştu. Kulağa her ne kadar çok şaşırtıcı da gelse de, 27 Temmuz 1794’te İstanbul’daki yangınları gözleme görevini üstlenen kule, çıkan büyük bir yangından büyük zarar gördü. Onarılan kule yangınlardan kurtulamadı, II. Mahmud devrinde 1831 yılında çıkan yangında tekrardan hasar gördü. Kule onarılırken II. Mahmud kuleye saat konulmasını ve demir parmaklıklı balkon yapılmasını istemiştir.

1875’te çıkan bir fırtına sonucu Galata Kulesi külahını kaybetti. Şiddetli rüzgârdan sökülen külahın yerine en üst ahşaptan iki oda yapılmış, ortaya da uzun bir bayrak direği dikilmiştir. Ünlü Türk Bizantolog ve sanat tarihçisinin yazılarından alınan bilgilere göre yaklaşık olarak 1860-1861 yıllarında, azınlıklar ve Hristiyan Levantenler tarafından yönetilen Şehremaneti VI. Belediye Dairesi’nin Galata Kulesi çevresindeki imar çalışmaları sırasında, Kule’nin avlusu, kıyıya doğru olan sur duvarlarını, sur kapıları yok edilmiş ve Cenevizliler döneminde yapılan hendekler de doldurulmuştur. Yine bu dönemde Galata Kulesi’nin hemen yanından başlayıp bir tarafı Tophane’ye diğer tarafı da Kasımpaşa ‘ta uzanan Türk Mezarlığı da, mezarlığın yerine yapılacak Levanten evlerini inşa etmek amacıyla yıkılmıştır. Yine aynı amaçla, yani Levantenler ’in kagir evleri için yer açmak amacıyla, Galata Kulesi’nin eski fotoğraflarında da görülebilen, etrafındaki Türk mimarisi stiliyle inşa edilmiş ahşap evlerin hepsi yıktırılmıştır.

Yakın Tarihte Galata Kulesi

1959-1960 yılı kış mevsiminde Galata Kulesi’nin en üst katındaki sonradan yapılan poligon şeklindeki döşemelerin kirişlerinin çürüdükleri ve çöktükleri fark edildi. Bunun üzerine İstanbul Belediyesi esaslı bir onarım gerektiğine karar verdi ve 1964 yılında çalışmalara başladı. Mimar Köksal Anadolu önderliğinde yapılan çalışmalarda, Galata Kulesi’nin 1833-1876 yılları arasındaki biçimine geri döndürülmesi amaçlanmıştır. Kuleye yeniden külah konulmuşsa da, bu yeni külah, II. Mahmud döneminde yapılan külah kadar sivri değildi. Ayrıca bu onarımda Kulenin en üst katına bir restoran da açıldı. Çalışmalar nihayet sonlandığında Galata Kulesi 28 Eylül 1967 yılında ziyaretçilerine kapılarını açtı ve Kule bugün bildiğimiz son halini aldı.